İnsanlar,
Hangi dünyaya kulak kesilmişse
Öbürüne sağır...

26 Şubat 2010 Cuma

İki hoş insana!...

Mevlidiniz mübarek olsun... İyiki doğdunuz.. iyiki varsınız...

24 Şubat 2010 Çarşamba

Gözlerinde ölmek!


Gözlerinde ölmek

Ve yaşamayı bilmek; her an ölümle,

Gözlerinde ölmek ve sonsuzluğa gömmek

Kendini...

Göze almak ve göz göre göre gitmek…

Bir nefes alamadan ya da bir şey söyleyemeden gitmek

Susmak, zor susmak

Daha zoruysa konuşmak ya da konuşamamak

Suyun toprağa verdiğini verememek

Topraktan karşılığını alamamak

Titremek, çıldırırcasına korkmak

Sensizliği ölüm soğukluğunda solumak

Ve her birini ölüm beyazlığında yaşamak.

Dalgaların hışırtılarına kapatmak kulaklarını

Onu hatırlatmasından korkarcasına,

Kopmak dünyadan, gözleri kapamak

Saçmak tohumları denize,

Toprağı kıskandırırcasına,

Denizi kandırırcasına.

Toprakla sulanmış balıklar görmek

Delirmek…

Sensizlik böyle bir şeymiş işte…

Yıllar yılı yürüdüğüm sahiller, deniz ve sonra…

Bir anda görmek, ürperti ve düşmek,

Her şeyi unutmak, hayattan kopmak,

Sonra sıcak bir el, yavaşça açılan göz

Karşımdasın, başımdasın, başımın tacısın, bilirsin…

Gözlerin değince gözlerime

Son gücümle abanırım göğsüme

Ve bir uğultuyla boşanır denizler;

Seni seviyorum…

Ölmek güzel ellerinde…

Yalnız değilim,

Güzelmiş ölüm

Senin güzelliğine yaklaşamayacak kadar güzel,

Ve ben seni çok seviyorum.

17 Şubat 2010 Çarşamba

Bilmiyorum!...


İçimde bi sıkıntı?! bilmiyorum ki neden?
Sahi! neden yüreğimde hava kapalı ve basık?
Bi yağmur yağsa rahatlayacak gönlüm...

Nerede kaldı ki şu yağmur...
Küstü mü yoksa bana?

Güneş neden battıki şimdi, sırası mı yani?
Halbuki daha yeni doğmuştu,
Yeni ısınmıştı içim...

Nerede güneş; fırtınalar mı yuttu yoksa içindeki?
Gökyüzü uyudu mu? Bulutları çekip üstüne...
Nerede gözleri? Her zaman kırptığı...
Şimdi sırası mıydı yani?
Yoksa bu mudur adetin?
Bu mu olacak? Her zaman...
Böyle mi olacak?
Ama neden?
Neden...

16 Şubat 2010 Salı

Toprak...


Çiçeklerin kokusuna imrendiği bir kız... Gözlerin görmediği güzellik, suskunluğa bel bağlamış haykırışlar, ve yaprak hışırtıları arasında boğuk bir ses; seni seviyorum! Ama yürekten; derinlerdeki sancının çıkardığı kıvılcımla patlamış ses, boğuk ses; boğazda düğümlenip kalanı gözlerden süzülmüş ses...

Korkunç çığlıklar peşinden huzur dolan kalp, dolanbaçlı yollarda ayağı yarılmış, canı yanmış gönül; şimdi durmaz olmuş yerinde, kar kış bilmez olmuş yanar bu gönül.

Ölmek ister gönül, aslına dönmek; bilir topraktan geldiğini ve ister toprağa dönmek!

Yaşatmak uğruna çiçeğini...
Kendine mezar eder yüreğini...
Ölür, yaşatır ve yaşatır kendini...

Rüzgar!


Doğru!
Dediğin gibi!

Karanlığın en kör noktasında başlıyor güneş gözleri almaya...

ve bir mutluluk doğuyor!

Daha önce hiç hissetmediği bir sevinç kaplıyor kızkulesini;

Açıyor kollarını kocaman, basıyor bağrına...

Bastırıyor...

...

Yumuşacık...

...

Gözler kapanık...

...

Rüzgar sıcacık...