İnsanlar,
Hangi dünyaya kulak kesilmişse
Öbürüne sağır...

24 Aralık 2010 Cuma








soğuk bir gece...

ellerin üşüyor

ruhunu hissetmiyorsun

düşünüyorsun sadece...

ve hissizce

bakıyorsun yokluğa

ne bir ışık var

ne de karanlık...

gözlerin yok

ki göresin...

kulakların yok

ki duyasın..

bir gönlün var

ve

sadece düşünüyorsun.

ama soğuk...

soğuğu düşünüyorsun

ve donuyor her düşünce

düşünüyorsun ve

daha da soğuyor.

hissetmiyorsun soğuğu

sadece biliyorsun...

donuyor düşüncen...

donuyor

ve dondukça yavaşlıyor.

anlıyorsun ki birazdan duracak her şey

ve düşüncen de karışacak gidecek yokluğa

az kaldı...

merak ediyorum

insan ne düşünür ki bu durumda?

23 Aralık 2010 Perşembe

ups!


mutlu çocukların gözündeki parıltı gibidir gönlümdeki ışık. umutluyum. güveniyorum. her dakika bana yeni bir şey. yeni şeyler getiriyor her saat ve her gün. yazmak istiyorum. ağlamak da... artık utanmıyorum. yok yok. bu yanlış kelime. artık çekinmiyorum. evet bu doğru artık çekinmiyorum kimseden. vardım farkına çekinmenin gereksizliğinin. saçlarına yıldız düşmüş ağlama annem. neden yanlış olsun ki gözyaşının düşmesi. hem de çok masum bir şekilde. ben bu kanunu değiştiriyorum. ağlamak ayıp değil artık bu ülkede. benim ülkemde... artık ağlamamak ayıp... ağlamamak ayıp.


konuşmak neden zordur türkçeyi? fasa fisolara daha ne kadar dayanır bir insanın atan kalbi. gereksiz şeylere neden bu kadar önem verirler ki insanlar? neden resimdeki ağlayan o kadın dururken çerçevenin kenarındaki çiziğe bakarlar. çizik bulan insan neden sevinir ki? asıl olanı kaçırdığına üzüleceği yere... habersiz mi? ne? habersiz olduğundan da mı habersiz? ups, ne kötü durummuş...


acaba sanatın s sini bilmek mi önemlidir t sini bilmek mi? bir s çizsem evdeki duvara hanım kızar mı acaba.. bi s de sen çizersin belki hı? :) hı? :\ ı ı mı? beş kardeş mi? para mi? :) saçmalama mi? peki. ama saçmalanmaz taranır.. hı? iyi peki sustum :/

21 Aralık 2010 Salı

!..


everything can be right, everything cannot be right.

everything can be wrong, everything cannot be wrong.

20 Aralık 2010 Pazartesi

Sensiz Olmaz


gülüşün içimi yakıyor çiçek

sensiz olmaz bilirsin

gözlerin mutlu eder her yanımı

mutludur her yanım

seninleyim

seninleyim mutlu günlerde

mutluluk ve huzur

seninle kaim her ikisi de

sensiz olmuyor biliyorsun

gözüm gülmüyor

gönlüm atmıyor

nefesler düşman kesiliyor

boğazıma diziliyor

sensiz...

olmaz bilirsin.


güneşin doğuşu

aydınlıklara gark oluşu

soğuklardan sıcağa

sıcaklardan soğuğa

cehaletten ilme

bir yolculuktu o...

şimdi serabım gerçek oldu

gönlüme bir nur doğdu

gönlümde, yanımda, kollarımın arasındasın çiçek

su olmaya geldim

güneş olmaya

ve toprak...

bende bitersin değil mi!

sensiz olmaz bilirsin

ve sen teksin

gönlüme eşsin

özünle her'sin

sonunda ben'sin

bende bitersin

bende bitersin değil mi?

30 Kasım 2010 Salı

dalmak çok güzel bir müziğe kapayıp gözleri. kirpiklerin ıslanmasını hissetmekse bir başka. ohhh! piyano ruhuma dokunuyo sanki. bu dünya ve öbür dünyanın dışında bir dünya bu. ordan yazıyorum gözlerim kapalı. her çıkış iniş beynimi sellere vuruyor. huzur... istemsiz gülüşler. hamd... offff... harika.. allahım sana teşekkür ediyorum..

(maher zain-thank you Allah. 2.39-3.06)


23 Mayıs 2010 Pazar

Unuturum nasıl olsa...

Yarından haber yok dün bitti
Saatler son günü çalıp gitti
Yeminler yaşlandı dudaklarda
Düğümlendi derken söz bitti

Vagonlar bir dolup bir boşadı
Kuruyan gözlerim yine yaşardı
Sarardı sırayla fotoğraflar
Ne hayatlar içimde kaldı

Unutursun içim yana yana
Unutursun ölüm sana bana
Zaman basıp kanayan yarana
Unutursun unutursun

Unutursun için yana yana
Unutursun ölüm sana bana
Zaman basıp kanayan yarana

22 Mayıs 2010 Cumartesi

Milanbirsıfıröndegidiyomilitonungolüylegelişmelerletekrarkarşınızdaolucazbiziizlemeyedevamedin...

21 Mayıs 2010 Cuma

why?!

My Lady D'Arbanville
Why do you sleep so still?
I'll wake you tomorrow
And you will be my fill
Yes you will be my fill

My Lady D'Arbanville
Why does it grieve me so?
But your heart seems so silent
Why do you breathe so low?
Why do you breathe so low?

My Lady D'Arbanville
Why do you sleep so still?
I'll wake you tomorrow
And you will be my fill
Yes you will be my fill

My Lady D'Arbanville
You look so cold tonight
Your lips feel like winter
Your skin has turned to white
Your skin has turned to white

My Lady D'Arbanville
Why do you sleep so still?
I'll wake you tomorrow
And you will be my fill
Yes you will be my fill

My Lady D'Arbanville
Why do you greet me so?
But your heart seems so silent
Why do you breathe so low?
Why do you breathe so low?

I loved you my Lady
Though in your grave you lie
I'll always be with you
This rose will never die
This rose will never die

I loved you my Lady
Though in your grave you lie
I'll always be with you
This rose will never die
This rose will never die

11 Mayıs 2010 Salı

neyse yazmıyorum...
yazacak çok şey olsa da...
tükürüyüm böyle işin içine...

30 Nisan 2010 Cuma

uzaklaşırken...


Desem ki aşığım sana aşk kifayetsiz sana
Kurbanım o güzel aşkına bakışına
Kaşların öldürüyor beni, kipiklerin de hâlâ
Uzaklaşırken bedenim, ruhum sana dalmış sana.

Neden olmasın ki, şimdi bitiversen yanimda

Bulmuşken yarimi kondursam alnina

Huzur soluyan başın omzumda, bakarken semaya
Sıcaklığın boynumda, ölüm solumda, yaşlar ucunda.

Korkarım o yaş düsmeyecek, ölüm yakında
Sinmiş sinsice bir köşeye, bekliyor beni benim seni bekledigim gibi
Sokuluyor koynuma yavaşca, sıcakça

Süzülüyor semaya bembeyaz ve soğukça.

Üşüyorum.. Üşümezdim ki hiç, sen ölüm olsaydın bana.

20 Nisan 2010 Salı


- burda mısın?
x değilim...
- burdasın..
x hayır! uzaktayım ben.
- kalbim burada ama...


- sen kimsin?
x benim! tanımadın mı?
- sen... sen o musun?
x benim işte...
- neden şimdi?
x ...


- ağlıyor musun?
x ...
- ben de ağlıyorum.
x sen ağlama, lütfen!
- çok da ağladım zaten.
x kıyamam sana.
- ...


- sen de ağladın mı hiç?
x çok...
- neden gelmedin?
x geldim.. sen yoktun.
- ben sen de kayboldum.
x bende nerde?
- kalbimde, sende.. bilmiyorum işte...


x sen delirmişsin...
- ben benim!
x bu ne demek şimdi?
- sen kimsin demek...
x beniiimm! :(
- o zaman bu kim?
x o da benim!
- yalancısın.. sen hiç o olmadın!..
o çok masum, biricik ve hep benle...

Sen isterem...


gözlerinde gördüğüm güzel
sal kokunu gözleri güzel
sesin duymak ömre bedel
hasretini asma boynuma
göğsünde ölsem bana yeter

gözlerinden ayrı kalmışam
sözlerine hasret kalmışam
gönder bana mektubun yâr
günler yıl oldu senden ayrıyam

kurtar beni bu yalnızlıktan
ölüm ölsün ben sen isterem
gel yaşlarım kurumadan
ya ölüm ya sen isterem...

11 Nisan 2010 Pazar

Başbaşa!..


Güzeldir birlikte olmak
kolaydır;
bazense zor...

güzeldir başbaşa vermek
güç verir;
bazense mutluluk...

kolaydır ayrılmak;
adımlar gidiverir;
uzaklaşmaksa zor...

Kalp taşması güzeldir;
Bir kalpte olmak da...

sevgim taşmasın diye dişlerimi sıktığımı bilirim
yaşlar taşmasın diye gözlerimi yumduğumu bilirim...

8 Nisan 2010 Perşembe

Zaman!...


Zamanın birinde bir yerlerde, gözlerin değmediği yemyeşil çimlerin üstünde koşarken zaman, takılıvermiş aklına; ben kimim, neyim, nereden geldim, nereye bu gidişim? Kimdir sahibim ya da neyin sahibiyim?

Demiş tamam.

Ne edeyim? Bir plan çizip, ona muvafakat edeyim.

Derken, duruvermiş birden, başlamış düşünmeye ve düşünmeden gülümseyivermiş ılık rüzgarı kulaklarında hissederken.

Sonra bir gülme sesi... Açmış hemen gözlerini, bakmış o yana ki güneş de gülümsüyor; zira aynı rüzgar onun kulaklarını da gıdıklıyor.

Göz kırpıp güneşe başlamış yine düşünmeye, kapalı gözlerle ve tatlı gülüşüyle...

Demiş ki; sanırım şudur ilk görevim, her şeye hak ettiği kadar bölünmeliyim. Bir anda gözlerinin önüne serilivermiş bölünebileceği her şey. Ama içi birden öyle kötü olmuş ki, açıvermek ve bu düşünceden vazgeçmek gelmiş içinden. Sonra ne olduysa, açmamış; devam etmiş düşünmeye. İçi kötü olmuş zira öyle bir şey varmış ki; Ona kendini tümüyle ayırsa hatta artsa artsa, çoğalsa kendini tamamen ona verse yine de onun hakkı verilmezmiş.

Ancak O çok merhametliymiş ve zamandan bunu istememiş. Sadece çok az bir bölümünü kendisine ayırmasını söylemiş, gerisinde de iyi işler yapmasını istemiş.

Çok şükretmiş. Hatta bunun üstüne kendisi de şükrünü göstermek için birazını daha bırakmış orada.

Oradan ayrılınca karşısına bu dünyayla alakalı işler çıkmış. Anlamış ki bu dünyada yaşayabilmek için de biraz bölünmesi gerek. Orada da bırakmış bir kısmını; hatta biraz da fazla bırakmış ama abartmamış. Çünkü zaten çok da değilmiş zaman! Tabi bu önceki gibi olmamış, şükrünü îfâ etmek için bölündüğünde, herkes için bölünmüş. Ama bu sefer kime aitse hepsine göre farklı farklı bölünmesi gerekmiş. Kimi erkekmiş evini geçindirecekmiş, kimi kadınmış ev işleri onu beklermiş, kimi öğrenciymiş okula gidermiş, ders çalışırmış… Çeşit çeşit insan, çeşit çeşit görev, çeşit çeşit bölünüm…

Zaman bunun farkına varmış ama şunu da hiç unutmamış; hangi işe bölünürse bölünsün ya kişiye ya da topluma faydası dokunacak şeylere bölünecekmiş. Bunu ana esas kabul edip çıkmış yola…

Eh, tabi zaman doğru bölününce hem insanlar mutlu olmuş, hem de toplum refah bulmuş, zaman da köşesine kurulmuş. Gel zaman git zaman bu bir alışkanlık olmuş. Zaman etrafına bakmış, zamanını bol sanıp da har vurup harman savuran kimse yokmuş.

30 Mart 2010 Salı

Su!..


Su ...

yumuşak ve serin

tatlı ve şirin

ferah ve narin

huzur ve sevgin

büyük ve engin

küçük ve zengin

zarif ve eşsizdir su...


Kaynadığı zamansa

yakar ve acı verir

bozar ve eritir

bazense öldürür su...

26 Mart 2010 Cuma

çok yaktın canımı..

bu sefer çok acıdı..

çok...

duvardan duvara vurdum kendimi..

geçsin diye..

dişlerim gıcırdadı..

savaştı..

dövüştü..

aldı beni ağlarına..





korktuğum başıma geliyor..

yaşamak istemiyorum..

ki öldü bir yanım..



neden aşkıma tercih ettin..

nefretimi...

neden öldürdün beni..

neden yapıyorsun bunu bana..

neden..

neden..

neden.... :(

Bu sana son sözüm olsun!


küstüm hayata...

küstüm..

gidiyorum işte

uzaklara..

çok uzaklara..

kalbimin kuytu köşelerine çekiliyorum

siniyorum

kimsesiz bir kuş gibi...


ağlıyorum

böğürerek..

tutamıyorum hıçkırıklarımı..

depremlerle yıkılıyorum..

bir tsunami geliyor

gözlerim sahil...


hangisini tutayım?

sağanak yaşları mı

böğürtüyü mü

kulaklara kadar esnemiş ağzı mı

salyayı mı

sümüğü mü...

hangisini tutayım?


küstüm..

küstüm işte..

gidiyorum...

çok uzaklara..


gömüyor beni..

toprak!

öldüm ben..

onunla iyi vakit geçir..

keşke benimle geçirseydin...

ELVEDA!..

11 Mart 2010 Perşembe

Şşş!...


hava kapalı
yağmur da var hafif
çiseliyor ara sıra
kesif mi kesif

çatlamaya yüz tutmuş topraklarım
toprağım, topraktanım, toprağayım,
çağlar bir bıraksam dudaklarım
ama tutmak zorundayım
dişlerim ve parmaklarım...

arsızlığa yer yok ki yüreğimde hiç kızarmayayım
erkekliğin yüzdesini bilmem ki koşup kaçayım
düşünmemezlik mübah değil ki saçıp savurayım
belli ki çeneme bir kement vuracağım.

yüreğime geceler gerek dizgin misali
kusmam gerek, zihnim bulandı bir hayli
ortalığı batırmadan bir yer seçmeli
belki de içime etmeli...
her zaman ki gibi...

3 Mart 2010 Çarşamba

Oradayım!..


cümleler kurdum kalbimden süzülen
kelimeler gördüm yüreğinden sökülen
gündüzlerim karanlıktı sensiz geçen
hatırlardım o gözlerini, kalbimi delen.

şimdi ordayım, yine tam da kalbinde
düşünceyi kuşatan o engin denizde
bir kayıp gemiydi, artık ellerinde
al içine, yer var mı tatlı yüreğinde.

2 Mart 2010 Salı

Sonbahar yaprakları!


çıldırmış sanki bütün sonbahar yaprakları
bir kadınmış gibi
dans ediyor rüzgarla
hiç utanmadan
dalların gözyaşlarına aldırmadan

bırakıyor yüzü koyun
sanki seven o değilmiş
ölürcesine bağlanan o değilmiş

senden ayrılırsam ölürüm diyen başkasıymış gibi...

süzülüyor bir yaprak çıldırmış gibi
kendini rüzgarın soğuk ellerine bırakmış
süzülüyor,

süzülüyor sanki huzuru tadıyor gibi

gün ağarıyor, güneş ağlıyor
karışıyor denizin gözyaşları dallarınkine...

her şeyde bir gözyaşı

nedir bu Allah aşkına
neden bu yaprak

bu kadar habersiz, bu kadar leyla
kaptırmış kendini rüzgara...

yaprak saf
rüzgar nankör ve hain
hani nerde insaf

çakıldı yere yaprak

rüzgar bakmadı ardına
çekip gitti bambaşka diyarlara

geriye kalansa...

sadece göz yaşı
dallar
ve yaprakta..

26 Şubat 2010 Cuma

İki hoş insana!...

Mevlidiniz mübarek olsun... İyiki doğdunuz.. iyiki varsınız...

24 Şubat 2010 Çarşamba

Gözlerinde ölmek!


Gözlerinde ölmek

Ve yaşamayı bilmek; her an ölümle,

Gözlerinde ölmek ve sonsuzluğa gömmek

Kendini...

Göze almak ve göz göre göre gitmek…

Bir nefes alamadan ya da bir şey söyleyemeden gitmek

Susmak, zor susmak

Daha zoruysa konuşmak ya da konuşamamak

Suyun toprağa verdiğini verememek

Topraktan karşılığını alamamak

Titremek, çıldırırcasına korkmak

Sensizliği ölüm soğukluğunda solumak

Ve her birini ölüm beyazlığında yaşamak.

Dalgaların hışırtılarına kapatmak kulaklarını

Onu hatırlatmasından korkarcasına,

Kopmak dünyadan, gözleri kapamak

Saçmak tohumları denize,

Toprağı kıskandırırcasına,

Denizi kandırırcasına.

Toprakla sulanmış balıklar görmek

Delirmek…

Sensizlik böyle bir şeymiş işte…

Yıllar yılı yürüdüğüm sahiller, deniz ve sonra…

Bir anda görmek, ürperti ve düşmek,

Her şeyi unutmak, hayattan kopmak,

Sonra sıcak bir el, yavaşça açılan göz

Karşımdasın, başımdasın, başımın tacısın, bilirsin…

Gözlerin değince gözlerime

Son gücümle abanırım göğsüme

Ve bir uğultuyla boşanır denizler;

Seni seviyorum…

Ölmek güzel ellerinde…

Yalnız değilim,

Güzelmiş ölüm

Senin güzelliğine yaklaşamayacak kadar güzel,

Ve ben seni çok seviyorum.

17 Şubat 2010 Çarşamba

Bilmiyorum!...


İçimde bi sıkıntı?! bilmiyorum ki neden?
Sahi! neden yüreğimde hava kapalı ve basık?
Bi yağmur yağsa rahatlayacak gönlüm...

Nerede kaldı ki şu yağmur...
Küstü mü yoksa bana?

Güneş neden battıki şimdi, sırası mı yani?
Halbuki daha yeni doğmuştu,
Yeni ısınmıştı içim...

Nerede güneş; fırtınalar mı yuttu yoksa içindeki?
Gökyüzü uyudu mu? Bulutları çekip üstüne...
Nerede gözleri? Her zaman kırptığı...
Şimdi sırası mıydı yani?
Yoksa bu mudur adetin?
Bu mu olacak? Her zaman...
Böyle mi olacak?
Ama neden?
Neden...

16 Şubat 2010 Salı

Toprak...


Çiçeklerin kokusuna imrendiği bir kız... Gözlerin görmediği güzellik, suskunluğa bel bağlamış haykırışlar, ve yaprak hışırtıları arasında boğuk bir ses; seni seviyorum! Ama yürekten; derinlerdeki sancının çıkardığı kıvılcımla patlamış ses, boğuk ses; boğazda düğümlenip kalanı gözlerden süzülmüş ses...

Korkunç çığlıklar peşinden huzur dolan kalp, dolanbaçlı yollarda ayağı yarılmış, canı yanmış gönül; şimdi durmaz olmuş yerinde, kar kış bilmez olmuş yanar bu gönül.

Ölmek ister gönül, aslına dönmek; bilir topraktan geldiğini ve ister toprağa dönmek!

Yaşatmak uğruna çiçeğini...
Kendine mezar eder yüreğini...
Ölür, yaşatır ve yaşatır kendini...

Rüzgar!


Doğru!
Dediğin gibi!

Karanlığın en kör noktasında başlıyor güneş gözleri almaya...

ve bir mutluluk doğuyor!

Daha önce hiç hissetmediği bir sevinç kaplıyor kızkulesini;

Açıyor kollarını kocaman, basıyor bağrına...

Bastırıyor...

...

Yumuşacık...

...

Gözler kapanık...

...

Rüzgar sıcacık...

30 Ocak 2010 Cumartesi

Kandım ama!


Ayakların yorulduğu yolculuklar isterim, lastikler şöyle dursun. Sonra bi ağacın gölgesinde bağdaş kurmak belki de hayal kurmak... Buz gibi suyumu lıkır lıkır... Şöyle bir kurulup yarım saat kestirmek isterim, yumuşacık yataklar şöyle dursun. Uyanınca ağzımda bir kuruluk. Suyum nerede? Uff, dökmüşüm uyurken. Ama neden? Başlarım yürümeye hava ayaz mı ayaz.. değil tabiki... Güneş dik dik bakıyor. Susuzluğumu hissediyorum her adımda biraz daha. A a! buldum işte neden? Susuzluğu hissedeyim diye... Ohh susuzluk varmış be! çoktan beri tatmamıştım susuzluğu. Ama tamam bu kadar susuzluk yeter, her şeyin fazlası zarar değil mi! E yeter artık. Boğazım genzime mi yapıştı? Sanırım... O da ne :)) oley.. Bir pınar! Çook güzel gözüküyor. Acaba nasıl tadı? Yoksa buz gibi mii? Son adımlarını atan bacaklar son bir hamle koşarlar suya doğru. Pınar fışkırmaktadır. Önce elinle bir kontrol edersin nedir ısısı. Off! el değmiyor! Dayarsın ağzını ve kanıncaya kadar içersin buz gibi pınardan. Sonra bir de ağaç lazım. Eh biraz kestirelim demi. Uzun zamandan beri ilk defa böyle bir susuzluk tadıyosun sonra buz gibi bir su, e bir de uyku molası iyi gider bunun üstüne. Bir ağaç arıyo gözlerim, biraz ilerde bir ağaç var sanki ama biraz garip gözüküyor. sadece dallarını görebiliyorum. Noluyor ya, güneş mi vuruyo gözlerimi neden tam açamıyorum... Neresi burası? Yaa! suyumu dökmüşüüm...

27 Ocak 2010 Çarşamba


Aşkın gözümü alırdı bir aralar
Şimdiyse toz duman buralar

Gözüm açamıyorum!

26 Ocak 2010 Salı

Basmayın nar tanelerine!


Kapkaranlık
Siyahı ruha yamayan

Boş bir oda
Sessiz çığlıkların korkularla seviştiği...
Ferdiyetin fayda vermediği...

Kıpkırmızı,
Bir nar kusmuş tüm kinini etrafa;
Parlak nar taneleri,
İçinde insan dişleri,
Günahlar...

Etrafta insanlar
Ne kadar parlak aslında kırmızılar
Ama karanlık gözleri alıyor
Kimi görüyor taneleri
İleriliyor odanın sonuna
Basmadan çamurlaşmış kırmızıya
Tek başına!

Kimiyse kana buluyor karanlığı
Karanlıksa cani
Acımıyor, emiyor her çiğneyeni.

Ve nar taneleri
Çiğnendikçe patlıyor çığlık çığlığa
Omuz çıkıyor azmış dalgalara...

Ya sonra...

Sonra ne düşen kalıyor
Ne sona ulaşan...

Her birini yutuyor
Karanlık ve kan...

7ıval!


في ضميري امواج تحرقني

والصبا لا يقدر ان يبردني

و يحاول قلبي ان يتنفس في

ولكن الامواج متغلب عليه

ويغرق في بحر الهموم


فقامت الهموم تتفرج عليه

وكادوا غارقين في الضحك

ولم يسر هذا غير همومي

الحزن أحاط كل العالم


لست عارف

ربما مات قلبي ربما نامَ

ولكنني أعرف

لا يتنفس الانَ